Skip to main content
Genel

TİHEK’ten Gelen Bilgi Talebine İlişkin KİH ve Mor Çatı Olarak İlettiğimiz Ortak Görüşümüz

By Şubat 17, 2021Eylül 22nd, 2023No Comments
TİHEK’ten 08.02.2021 tarihinde gelen “çalışma alanınızla ilgili yaşanan sorunlar ve buna ilişkin bilimsel verilere dayalı çözüm önerilerinin” gönderilmesi talebine Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ile birlikte verdiğimiz cevabı yayınlıyoruz:

EK-1

Cumhurbaşkanlığı’na ve TBMM’ye sunulmak üzere hazırlanan “İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi 2020 Yılı Raporu” için TİHEK’ten 08.02.2021’de gelen bilgi talebine ilişkin

Kadının İnsan Hakları Derneği ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Olarak İlettiğimiz Ortak Görüşümüz:

Kadının İnsan Hakları Derneği ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı olarak toplumsal cinsiyet eşitliğine ve kadınların uzun yıllar boyunca zorlu mücadeleler neticesinde elde ettiği hukuki kazanımlara yönelen ve 2020 senesinde dozu görülmemiş ölçüde artan saldırıları büyük bir dikkatle takip etmekteyiz. 2020 senesinde özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin en üst tondan tartışmaya açılması başta olmak üzere, çocukların cinsel istismarı suçuna dair yapılması gündeme getirilen mevzuat değişiklikleri, kadınların nafaka hakkının sınırlandırılmasına ilişkin tartışmalar ve siyasi figürlerin LGBTİ+’lara yönelen nefret söylemleri, bağımsız kadın hakları savunucuları ve ulusal ve uluslararası sivil toplum tarafından son derece yakından izlenmiştir.

Türkiye Devleti, kadınları şiddetten koruma ve şiddeti önleme sorumluluklarını yerine getirmeyi taahhüt ederek bu konuda kapsamlı yol haritası ve mekanizmaları sunan İstanbul Sözleşmesi’ni onaylamış ve 6284 sayılı Kanunu çıkarmıştır. Bu taahhütlere ve hukuki bağlayıcılığı olan metinlere rağmen uygulamada kadınların şiddetten uzaklaşması önünde pek çok engel olduğunu uzun zamandır gözlemlemekte ve raporlamaktayız. Pandemi döneminde ise kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmalarında önemli aksaklıklar yaşanmaya başladığını gözlemledik. [1] Kadınların haklarına erişemiyor olmalarının gerekçesi olarak koronavirüs öne sürülüyor. [2] Kadınların özellikle 6284 sayılı Kanun’da açıkça tanımlanan haklara erişimlerinin ve bu hakları kullanmalarının önünde ciddi engeller yaratıldığı görülmektedir. En sık gözlemlenen sorun ilgili kanunu uygulamaktan sorumlu kolluk kuvvetlerinin görev ihmalleridir. Kadınların şiddete maruz kaldıklarında en sık başvurdukları kurum olan kolluk kuvvetlerinde hakları konusunda kendilerine bilgilendirme yapılmadığı ya da yanlış ya da eksik bilgilendirildikleri, şikâyetten caydırıldıkları, yasada aksi belirtilmesine rağmen delil göstermeye zorlandıkları, yine bir suç olmasına rağmen şiddet uygulayanla barıştırılmaya çalışıldıkları ve şikayetleri alınmayarak saatlerce karakolda bekletildikleri gözlemlenmektedir. Kadınların şiddetten uzaklaşabilmeleri ve can güvenlikleri için kritik öneme sahip sığınaklara başvurularının keyfi olarak reddedilmesi, sığınaklardan çıkmalarına izin verilmemesi, telefonlarına el konulması gibi ciddi hak ihlallerinin gerçekleştirildiği görülmektedir. Yerleri gizli olması gereken sığınakların adresinin kamu görevlilerince paylaşılması sonucu güvenlik ihlalleri yaşanmaktadır. [3]

Kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sonucu olarak maruz kaldıkları şiddetten uzaklaşabilmeleri için izlenmesi gereken etkin mücadele yöntemini adım adım tarif eden İstanbul Sözleşmesi nefret söylemlerinin odağı haline gelmiştir. Bu tartışmalarda üretilen söylemlerin içerdiği kadın düşmanlığı, var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirerek kadınların maruz kaldıkları ayrımcılık ve şiddeti artırmaya hizmet etmektedir. Bu durum kadınların eşit haklara erişimlerinin önünde önemli bir engel oluşturarak Anayasa’nın eşitlik ilkesini ihlal etmektedir. Sözleşme karşıtlığı aynı zamanda kadına yönelik şiddetle bütüncül mücadeleye yöneliktir. Devletin kadına yönelik şiddetle mücadeleye yönelik mekanizmalar ve cezalar geliştirmesine karşı çıkılarak kadınların şiddetten uzaklaşma hakkı engellenmeye çalışılmaktadır. Ayrıca sözleşmenin uygulanmasında herhangi bir ayrımcılık yapılmaması gerekliliğini açıklayan madde 4/3’e yöneltilen eleştiriler açıkça ayrımcılığı teşvik etmektedir.

Kadınların nafaka hakkına saldırıların ve nafaka hakkının kısıtlanmasına yönelik oluşturulan suni gündemler 2020 senesinde de devam etmiştir. TÜİK 2020 verileri uyarınca [4] Türkiye’de kadınların istihdam oranının %26,5 olduğu göz önüne alındığında, evlilik yaşamları boyunca çalışmalarına izin verilmeyen ve eş, çocuk, hasta ve yaşlıların bakımı ile uğraşmak zorunda kalan kadınların, boşandıkları anda geçinmelerine yetecek ücretlerde iş bulmalarının beklenmesi gerçekçilikten uzaktır. Hal böyleyken, kamuoyunda bu konuda bir düzenlemeye gidilmesi yönünde bir ihtiyaç varmışçasına suni bir gündem yaratılmaya çalışılmaktadır. Nitekim, KONDA Araştırma Şirketi’nin Mart 2020 tarihli kapsamlı araştırmasında toplumun çok büyük kesiminin hem iştirak hem de yoksulluk nafakasını desteklediği açıkça görülmektedir.[5] Bu araştırmaya göre “Boşanmada maddi imkânı olmayan kadına, ihtiyaç duyduğu sürece boşandığı kocası nafaka ödemelidir” ifadesine toplumun yüzde 76’sı katıldığını veya kesinlikle katıldığını belirtmiştir. Ortalama nafaka miktarının 262-TL gibi oldukça sembolik bir düzeyde olduğu ve hükmedilen nafakaların yüzde 50,7’sinin yükümlüler tarafından hiç ödenmediği [6] göz önüne alındığında, nafakanın haksız bir kazanç yarattığı şeklinde oluşturulmaya çalışılan kamuoyu algısı gerçeği yansıtmamakta olup, nafaka hakkına yönelik kısıtlayıcı olası bir düzenlemenin kadınların mağduriyetini artırarak cinsiyet eşitsizliğini derinleştireceği açıktır.

Öte yandan, Mart 2020 tarihinde bir kez daha, küçük yaştaki kız çocuklarıyla evlendirilen erkeklerin istismar suçundan affedilmesine yönelik bir tasarı hazırlandığına ilişkin bilgiler, bu kez bir gece yarısı Meclis gündemine getirilmek istenmiştir. Her ne kadar güçlü kamuoyu tepkisi sonucu bu değişiklik önerisi gündeme gelmemiş olsa da çocukların cinsel istismarına her ne isimde olursa olsun af getirilme çabasının 2020 senesinde de devam ettiğini görmek kaygı vericidir. Böyle bir affın çocuk istismarı suçu faillerine cesaret vereceği ve bu suçu teşvik edeceği aşikardır. Bu konu da aynı nafaka ve İstanbul Sözleşmesi tartışmalarında olduğu gibi gerçeği yansıtmayan bir kamuoyu algısı varmış gibi tartışılmaktadır. Ancak, 2020 senesinde Havle Kadın Derneği’nin yapmış olduğu kapsamlı araştırmanın da ortaya koyduğu üzere toplumun çok büyük bir kesimi erken yaşta evliliğe karşıdır.[7] Nitekim, “Kızınızı 18 yaşından önce evlendirir misiniz?” sorusuna ankete katılanların yüzde 91,8’i “hayır” cevabını vermektedir.

Nisan 2020’de, Diyanet İşleri Başkanlığı, ülke genelinde tüm camilerde okunan 24 Nisan 2020 tarihli hutbesinde LGBTİ+’ları, HIV+ ile yaşayanları ve evlilik dışı ilişki yaşayanları tüm dünyanın mücadele ettiği küresel salgın COVID-19 ile ilişkilendirerek hedef göstermiştir. Diyanet İşleri Başkanı’nın nefret ve ayrımcılık içeren ifadeleri insan hakları örgütleri, barolar, meslek örgütleri, sendikalar ve siyasi partiler başta olmak üzere tüm Türkiye’de ve dünyada tepkiyle karşılansa da bazı siyasilerin bu açıklamalara destek vererek LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemine ortak olması, gerek Anayasa gerekse Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmeleri uyarınca ayrımcılık ve suçtur. Zira Anayasa’nın 10. maddesi uyarınca devlet organları ve idare makamları bütün işlem ve söylemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmekle yükümlüdür.

Öte yandan, Covid-19 salgını, kadınların en temel insan haklarına erişimlerini güçleştirmiş ve Türkiye gibi bu konuda koruyucu önleyici politika ve eylem planlarının uygulamaya sokulmadığı ülkelerde toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştirmiştir. Covid-19 salgını sürecinde kadınlar sağlık hizmetlerine erişimde zorlanmış, yoksullaşmış, ücretsiz bakım emeği yükleri olağanüstü bir şekilde artmış ve ev içi şiddete maruz kalmıştır.[8] Kadın işsizliğinin ve yoksulluğunun pandemiyle birlikte böylesine derinleştiği bir ortamda, kadın yoksulluğuyla mücadele için kaynak aktarılması ve istihdam yaratılması gerekirken, kaynakların ayrımcı ve eşitsiz bir uygulama olan kadın üniversitelerine aktarılacak olması ise kadınların insan hakları ihlallerine bir yenisini daha ekleyecektir.

Tüm bunlara ek olarak kadın örgütlerinden gelen tüm itirazlara rağmen Nisan ayında çıkarılan infaz yasası ile kadına yönelik şiddet failleri cezaevlerinden salıverilmiş, kadın ve LGBTİ+ örgütleri bu yasa sonrasında devletin alması gereken önlemlerle ilgili taleplerini kamuoyuna duyurmuştur. Bu önlemlerin hangilerinin alınıp, alınmadığı ise bilinmemektedir. [9]

Son olarak, özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin ve bu sözleşme ilkelerinin savunuculuğunu yapan bağımsız kadın kuruluşlarının giderek kısıtlayıcı koşullarla karşı karşıya kalmalarından büyük endişe duymaktayız. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesi amacıyla politika üretilmesi ve uygulanması noktasında yalnızca idari makamların değil, kurumunuz TİHEK’in de hak temelli çalışan bağımsız kadın kuruluşları ile iş birliği içinde olması, İstanbul Sözleşmesi karşıtı söylemlere ortak olmaması ve katılımcı ve şeffaf bir diyalog süreci yürütmesi, yalnızca uluslararası hukuktan veya kuruluş kanunlarından kaynaklanan bir yükümlülük değil, demokratik bir toplum olmanın asli bir gerekliliğidir. Toplumsal cinsiyet eşitliğine ve kadınların hukuki kazanımlara yönelen saldırıların sistematik bir devlet politikası haline gelmemesi adına, Devletin ilgili tüm kurum ve kuruluşlarını, bağımsız kadın hakları örgütleriyle katılımcı bir iş birliği içinde olmaya bir kez daha davet etmekteyiz.

 

[1]https://morcati.org.tr/izleme-raporlari/koronavirus-salgini-suresince-kadina-yonelik-siddetle-mucadele-izleme-raporu/

[2]https://morcati.org.tr/izleme-raporlari/koronavirus-salgini-ve-kadina-yonelik-siddet-mor-cati-nisan-2020-raporu/

[3]https://morcati.org.tr/izleme-raporlari/koronavirus-salgini-ve-kadina-yonelik-siddet-mor-cati-mayis-2020-raporu/

https://morcati.org.tr/izleme-raporlari/koronavirus-salgini-ve-kadina-yonelik-siddet-mor-cati-haziran-2020-raporu/

https://morcati.org.tr/izleme-raporlari/koronavirus-salgini-ve-kadina-yonelik-siddet-mor-cati-temmuz-agustos-2020-raporu/

https://morcati.org.tr/izleme-raporlari/koronavirus-salgini-ve-kadina-yonelik-siddet-mor-cati-eylul-ekim-2020-raporu/

https://morcati.org.tr/izleme-raporlari/koronavirus-salgini-ve-kadina-yonelik-siddet-mor-cati-kasim-aralik-2020-raporu/

[4] Türkiye İstatistik Kurumu, Toplumsal Yapı ve Cinsiyet İstatistikleri, 2019, https://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1068

[5] KONDA Araştırma ve Danışmanlık, Nafaka Dosyası, Mart 2020, https://konda.com.tr/tr/rapor/nafaka-dosyasi/

[6] Yoksulluk Nafakası Raporu, Ankara Kadın Dayanışma Vakfı, https://www.raporlar.org/yoksulluk-nafakasi-raporu-kadin-dayanisma-vakfi/

[7] Havle Kadın Derneği, Erken Yaşta Evlilik Araştırması, 2020, https://morbulten.kadinininsanhaklari.org/havle-kadin-derneginden-erken-yasta-evlilik-arastirmasi/

[8] Kadının İnsan Hakları Derneği Derneği, Salgında Kadın Olmak Araştırması, Şubat 2021, https://kadinininsanhaklari.org/salginda-kadin-olmak-arastirmasi-raporu-yayimlandi/

Hükümetlerin pandemiyle mücadelede alabileceği  toplumsal cinsiyete duyarlı önlemlere ilişkin öneriler için bakınız: https://kadinininsanhaklari.org/wp-content/uploads/2020/06/COVID19-Principles-Turkish-FINAL.pdf

[9]https://kadinininsanhaklari.org/wp-content/uploads/2020/04/I%CC%87nfaz-ve-Korona-sonras%C4%B1-koruma-21.04.2020.pdf