2025’in ilk 6 ayı, dünyanın farklı köşelerinde kadınların hak mücadelesinin ne kadar çok cephede sürdüğünü bir kez daha gösterdi. Yasal reform vaatlerinin ertelendiği, kazanılmış hakların geri alınmaya çalışıldığı, şiddetin yapısal biçimlerde yeniden üretildiği, kadınların emeği, bedeni ve yaşamı üzerinde tahakküm kurmak isteyen iktidarlar karşısında farklı coğrafyaların farklı koşullarında kadınlar; meydanları, sokakları, kampüsleri doldurmaya, kamusal alanda diledikleri gibi varolmak için mücadele etmeye, ağlar kurmaya, ulusal ve uluslararası alanlarda seslerini yükseltmeye devam ediyor.
Afganistan: 2021’de iktidara dönen Taliban, kadınları sistematik olarak eğitimden, istihdamdan ve kamusal yaşamdan dışlamaya devam ediyor. Altıncı sınıftan sonra eğitim, kadın hastalara tedavi ve birkaç iş kolu dışında iş yaşamı, kamusal alanda, televizyonda ses çıkarma, erkek refakatçi olmadan seyahat etmek yasak durumda. Kamusal alanda yüzün tamamen örtülü olması bekleniyor. Yakın zamanda kadınların kullandıkları odalara pencere yapılması yasaklandı ve varolan pencerelerin de kapatılması kararı alındı.
Baskılara rağmen Afgan kadınları, gizli eğitim ağları, protestolar ve diaspora kampanyalarıyla direnişi sürdürüyor. Gizli çevrimiçi dersler vererek kadınların ve kız çocuklarının eğitime devam edebilmelerini sağlıyorlar. “Artık bu kısıtlamalara meydan okumanın ve seslerini yükseltmenin zamanı” olduğunu, özgürlüğün “bir ayrıcalık değil” “hak” olduğunu ve “terk edilmemesi” gerektiğini dile getiriyorlar.
Amerika: Mayıs’ta Trump, insan eliyle ya da yapay zekayla üretilmiş deepfake (üretilmiş veya değiştirilmiş gerçekçi görsel, video ya da ses kaydı) rıza dışı cinsel içerikli görüntülerin kaldırılması yasası olan TAKE IT DOWN Act’i imzaladı. Yasa, çevrimiçi platformlara bu tür içerikleri kaldırmalarını ve ihlal durumunda cezai yaptırımları öngörüyor. Yasa rıza dışı içeriklerle mücadele amacıyla tasarlanmış gözükse de, şifreli iletişimi zayıflatma ve ifade özgürlüğünü kısıtlama riski taşıyor. Öte yandan Trump’ın imzaladığı Kadınları Toplumsal Cinsiyet İdeolojisi Aşırılıklarından Korumak ve Federal Hükümete Biyolojik Gerçeği Geri Getirmek başlıklı başkanlık kararnamesi, federal düzeyde “cinsiyet kimliği”ni resmi tanımlardan çıkarmayı, sadece ikili cinsiyet sisteminin kullanılmasını ve biyolojik cinsiyetin her durumda esas alınmasını öngörüyor. Cezaevlerinde trans kadınların kadın koğuşlarına alınmaması, federal fonlu sağlık hizmetlerinde cinsiyet uyum sürecinin durdurulması ve gender ideology (toplumsal cinsiyet ideolojisi) olarak tanımlanan tüm programların sonlandırılması da bu emir kapsamına dahil edildi. Fakat başkanlık kararnamesi halen kâğıt üzerinde yürürlükte olsa da mahkemelerin verdiği ihtiyati tedbir kararları nedeniyle ABD genelinde tam olarak uygulanamıyor. Sağlık, kimlik belgeleri ve cezaevi politikaları gibi kritik alanlarda yürütme yetkisi ciddi şekilde sınırlanmış durumda. Nisan ayında ise Washington ve ülke genelinde milyonlarca kişinin katıldığı Hands Off protestoları, göçmen, translar ve kadın haklarına yönelik kısıtlamalara karşı büyük bir toplumsal tepki ortaya koydu.
Fotoğraf: Bryan Bedder, Getty Images 5 Nisan 2025
Arjantin: Arjantin Başkanı Javier Milei, femicidio (kadın cinayeti) tanımını ceza yasasından çıkarmayı ve cinsiyet eşitliği yasalarını iptal etmeyi planladığını açıkladı. Bu adım, yetkililerin eşitliği teşvik eden tüm yasaları ortadan kaldırma hamlesinin bir parçası olarak görülüyor. Şubat 2025’te yürürlüğe giren transların cinsiyet uyum tedavisine erişimini yasaklayan düzenleme, Nisan’da federal bir mahkeme tarafından anayasaya aykırı bulunarak iptal edildi. Bu politikalar, eşzamanlı olarak Buenos Aires ve diğer kentlerde düzenlenen “Faşizm ve Irkçılık Karşıtı Onur Yürüyüşü”nde protesto edildi; binlerce kişi Milei’nin LGBTİ+’ları pedofiliyle ilişkilendiren açıklamalarını ve toplumsal cinsiyet politikalarına karşı söylemlerini protesto etti.
Avustralya: Queensland’de ise 26 Mayıs’ta yürürlüğe giren ve Hannah Yasası olarak bilinen yasa ile partneri sistematik biçimde izole eden, manipüle eden veya sindiren davranışlar bağımsız bir suç olarak tanımlandı ve 14 yıla kadar hapis cezası öngörüldü; ayrıca stealthing (cinsel ilişki sırasında prezervatifin izinsiz çıkarılması) tecavüz kapsamında değerlendirildi ve affirmative consent (açık/rızaya dayalı onay) ilkesi yasal zemine oturtuldu.
Brezilya: Nisan ayında Başkan Lula, üç yasadan oluşan bir paket imzaladı; yapay zeka veya dijital manipülasyon kullanılarak işlenen psikolojik şiddet suçlarında cezanın %50 artırılması, Maria da Penha Yasası kapsamında acil koruma verilen durumlarda saldırganların elektronik kelepçeyle takip edilmesi ve akademik burslarda cinsiyete dayalı ayrımcılığın yasaklanması. Bir yandan olumlu gelişmeler yaşansa da diğer yandan LGBTİ+ haklarına saldırılar devam etti. Federal Tıp Konseyi, reşit olmayan translar için hormon terapisi ve cinsiyet uyum ameliyatını yasaklamaya çalıştı, ardından hormon tedavisi ve ameliyat için geçerli olan yaş sınırlarını yükseltti ancak bu karar kısa sürede mahkeme tarafından durduruldu ve 16 yaş üzeri için ebeveyn izniyle hormon terapisi, 18 yaş üzeri için ameliyat hakkı yeniden geçerli oldu.
Fotoğraf: Catherine McNamara (theconversation.com)
Filistin: 2025’in ilk yarısında Filistin’de kadınlar, sağlık sisteminin çöküşü, beslenme krizi ve eğitim hakkının engellenmesiyle ağır bir insani felaket yaşadı. Menstruasyon döngüsündeki 700.000 kadın İsrail işgalinin başlangıcından bu yana hijyenik pede erişemiyor, Gazze’deki her 4 çocuktan biri ve on binlerce kadın ciddi akut yetersiz beslenme riskiyle karşı karşıya. Eğitim alanında, okulların yıkılması ve güvenlik krizleri nedeniyle binlerce kız çocuğu eğitimden koparıldı; BM, 625.000 öğrencinin eğitim hakkından mahrum kaldığını bildirdi. Batı Şeria’da ise kadınlar, artan yerleşimci şiddeti, keyfi tutuklamalar ve hareket kısıtlamalarıyla karşı karşıya.
İspanya: Şubat ayında hükümet, 2017’de kabul edilen Pacto de Estado contra la Violencia de Género (Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddete karşı Devlet Paktı) için reform paketini açıkladı. Yeni plan, ekonomik şiddet, dijital şiddet, siber zorbalık ve çocukların tanık olduğu ev içi şiddet gibi alanları kapsayan 400’den fazla yeni önlem içeriyor; ayrıca önleyici eğitim programları, ekonomik destek, hukuki yardım ve kriz merkezlerinin sayısının artırılması da hedefleniyor. Pakt, yıllık bütçesi artırılarak 2030’a kadar uzatılacak.
Kanada: Mart’ta hükümet, kadına yönelik şiddetle mücadeleyi güçlendirmek amacıyla Belém do Pará Sözleşmesi’ni imzalayarak bu alanda yasal sorumluluğunu ve denetimi artırmayı taahhüt etti. Ayrıca WAGE (Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakanlığı) tarafından hazırlanan 2025–26 Bakanlık Planı, kadınların ekonomik, sosyal ve siyasi yaşama daha aktif katılımını desteklemek, kesişimsel, toplumsal cinsiyete duyarlı analizlerin uygulanmasını yaygınlaştırmak ve LGBTİ+ eşitliğini desteklemek gibi hedefler içeriyor.
Kenya: Nairobi’de hükümet karşıtı protestoların yıldönümünde en az 14 kadın polis veya çeteler tarafından cinsel şiddete maruz kaldı, bunların 11 tanesi birden fazla kişi tarafından gerçekleştirilen toplu tecavüz vakalarıydı. Bu durum rapor edilince kadın senatörler ayağa kalktı. KEWOSA (Kenya Kadın Senatörler Derneği), 26 Haziran’da bir bildiriyle “protestoda tecavüz silah olarak kullanılamaz” diyerek sorumluların cezalandırılmasını istedi. Maandamano adı verilen eylemlere katılan kadınlar, başlarına gelenleri anlatarak sessizliği bozdu. Halkın büyük kesimi kadınların yanında durdu ve hükümet, polis içinde soruşturma başlatmak zorunda kaldı.
Fotoğraf: Evans Habil, Nation Media Group, Usikimye’nin kurucusu Njeri Migwi
Kolombiya: Üniversite öğrencisi Sirley López’in öldürülmesi üzerine üniversitede kadınlar dersleri boykot edip fakülte binasını işgal etti. Öğrenciler, okul yönetiminin kadına yönelik şiddete karşı somut önlemler almasını sağlamak için talepler listesi sundu. Ülke genelinde diğer üniversiteler de dayanışma eylemleri yaptı. Öte yandan Nisan ayında Temsilciler Meclisi, hâlâ görülen kadınların genital mutilasyonu (kadın sünneti) önlemeyi hedefleyen bir yasa tasarısını oybirliğiyle onayladı. Tasarı, cezalandırıcı değil önleyici, eğitimsel ve kültürel bir yaklaşımla uygulama öneriyor ve ayrıca vaka takibine yönelik bir kayıt sistemi öngörüyor.
Macaristan: Nisan ayında parlamentoda kabul edilen anayasa değişiklikleri, toplumsal cinsiyeti yalnızca “erkek” ve “kadın” olarak tanımlayarak cinsiyet çeşitliliğine yönelik yasal tanınmayı tamamen ortadan kaldırdı; değişiklik aynı zamanda onur yürüyüşlerinin yasaklanmasını da mümkün kılan düzenlemeleri içeriyor. Hükümet, ABD ve diğer uluslararası kaynaklı sivil toplum örgütlerine finansman sağlayan bağımsız medya ve STK’lara yönelik yasak ve kara liste uygulamaları getirmeyi planladığını açıkladı; bu girişim, insan hakları grupları tarafından otoriter bir adım olarak eleştirildi.
Meksika: Meksika, 1 Ocak 2025’te Secretaría de las Mujeres’i (Kadınlar Bakanlığı) kurarak kadın hakları alanında önemli bir adım attı; daha önce INMUJERES (Ulusal Kadınlar Enstitüsü) ve CONAVIM (Kadınlara Yönelik Şiddeti Önleme ve Ortadan Kaldırma Ulusal Komisyonu) tarafından yürütülen görevler bu çatı altında birleştirildi. İlk Bakan Citlalli Hernández, şiddetle mücadele, bakım politikalarının güçlendirilmesi ve cinsiyet eşitsizliklerinin azaltılmasını öncelikli hedefler olarak duyurdu. BM Kadın Birimi kuruluşu “tarihi bir adım” olarak nitelendirirken bakanlık ilk altı ayda ulusal bakım sistemi çalışmalarını hızlandırdı, şiddet önleme protokollerini genişletti ve ISSSTE (Sosyal Güvenlik Kurumu) ile işbirliği yaparak kamu çalışanı kadınlara kürtaja erişim garantisi sağladı.
Fotoğraf: Cuartoscuro – 2 Ocak 2025
Nepal: Haziran ayında parlamento vatandaşlık yasasında değişiklik yaparak çocukların sadece anne adına vatandaşlık alabilmesinin önünü açtı. Artık Nepal vatandaşı bir annenin çocuğu, babası tanınmasa bile annesinin vatandaşlığı üzerinden kendi beyanıyla Nepal vatandaşı olabilecek.
Nijerya: Document Our History (DOHS) Cares Foundation verilerine göre, 2025’in ilk iki ayında Nijerya’da en az 22 kadın cinayetinin raporlanması ve yalnızca Ocak ayında geçen yıla kıyasla %240’lık artış görülmesi üzerine kadın hakları savunucuları hükümete kadın yönelik şiddet konusunda “ulusal acil durum” ilan etme çağrısı yaptı. Örgütler, evin kadınlar için en tehlikeli yer olmaya devam ettiğini, faillerin çoğu zaman cezasız kaldığını ve mevcut yasal çerçevenin etkili şekilde uygulanmadığını vurguladı. DOHS verilerinin sınırlı bir tablo sunduğu, çok sayıda cinayetin ise kayıt altına alınmadığı belirtilirken; sivil toplumun geçen yıl parlamentoya kadın cinayetleriyle mücadele etmek için sunduğu yasa tasarısının hâlâ dikkate alınmadığı ifade ediliyor.
Pakistan: Mayıs ayında Senato, başkent İslamabad’da reşit olmayanların evlenmesini yasaklayan yasayı onayladı. Yasa, çocuk yaşta evliliği ceza gerektiren bir suç haline getirerek hapis ve para cezaları öngörüyor; ayrıca evlilik yaşının ülke genelinde 18 olarak standartlaştırılması için de hukuki zemin oluşturuyor. Haziran ayında ise TikTok fenomeni Sana Yousaf’ın evinde bıçaklanarak öldürülmesi, ülke çapında eylemlerle protesto edildi. Binlerce kişi, Aurat March’ta, sokaklara çıkarak yetkililerden kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi, caydırıcı cezalar ve güvenlik güçlerinin etkin müdahalesi için somut adımlar atılmasını talep etti.
Polonya: Polonya’da kürtaj yalnızca cinsel saldırı veya ensest sonucu gebelik durumlarında ve kadının hayatı tehlikede olduğunda yasal durumda. 2020’de fetüste malformasyon nedeniyle kürtaj yasaklanmış ve bu durum ülke çapında büyük protestolara yol açmıştı. Kadın örgütleri yasada yıllardır değişiklik talep etmelerine rağmen yeni hükümet 12 haftaya kadar kürtaj sözü verse de hala somut bir adım atmadı. Varşova’daki feministler, meclis binasının karşısında sembolik bir “kürtaj merkezi” açtı. Amaçları, yasaklara rağmen kadınların her zaman kürtaj yaptığını yüzlerine vurup “boş vaatleri beklemeyeceğiz” demek. Bu merkez, Polonya’da bir ilk oldu; kadınlar burada hapla kürtaj konusunda birbirine destek olabiliyor.
Fotoğraf: AP Photo – Czarek Sokolowski – 8 Mart 2025
Sudan: 2025’in ilk yarısında Sudanlı kadınlar, savaşın, yerinden edilmenin ve sistematik şiddetin yarattığı ağır bir insani krizin merkezinde kaldı. Darfur’da, yalnızca yılın ilk üç ayında Sınır Tanımayan Doktorlar’ın müdahale ettiği 659 cinsel şiddet vakasının üçte ikisi tecavüzdü. UNFPA verilerine göre 12 milyondan fazla kadın ve kız çocuğu toplumsal cinsiyete dayalı şiddet tehdidi altında. Ülke genelinde kadınların %73’ü minimum besin çeşitliliğine erişemiyor ve bu durum hem anne hem çocuk sağlığını tehlikeye atıyor. Nisan ayında Zamzam ve Abu Shouk mülteci kamplarına yönelik Hızlı Destek Güçleri’nin (RSF) saldırılarında yüzlerce kadın ve çocuk hayatını kaybetti, çok sayıda kadın kaçırıldı ve sistematik cinsel şiddete maruz bırakıldı.
Suriye: 2025’in ilk yarısında Suriye’de kadınlar, süregiden savaşın yanı sıra artan şiddet dalgaları ve siyasi belirsizlik nedeniyle çok boyutlu bir kriz yaşadı. Yıkılmış sağlık altyapısı ve kaynak eksikliği, yerinden edilmiş kadın ve kız çocuklarını kalabalık barınaklarda toplumsal cinsiyete dayalı şiddet riskleriyle baş başa bıraktı. Mart ayında Suriye kırsalındaki Alevi köylerinde yüzlerce kişi öldürülürken, Colani liderliğindeki Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) yönetimi altında Alevi kadın ve kız çocukları sistematik hedef haline geldi. Yaşları 16 ile 39 arasında değişen en az 33 Alevi kadın ve kız çocuğunun kaçırıldığı, yarısının geri döndüğü ancak diğerlerinin akıbetinin bilinmediği bildirildi. Son aylarda kaçırılma vakalarının arttığı, sosyal medyada neredeyse her gün bir Alevi kadın için kayıp ilanı paylaşıldığı belirtildi. BM Suriye Soruşturma Komisyonu, Alevi kadınların kaybolmalarıyla ilgili iddiaları incelemek üzere resmi soruşturma başlattığını açıkladı. Aileler ise kaçırılan yakınlarını polise bildirdiklerinde vakaların ciddiye alınmadığını ve yetkililerin olayı derinlemesine soruşturmadığını söyledi.
Ukrayna: Ukrayna Parlamentosu, savaş sırasında cinsel şiddet mağdurlarına devlet destekli tazminat sağlama amacıyla “Çatışma Sonrası Cinsel Şiddet Mağdurları Yasası”nı kabul etti ve bu yasa 2025’in ilk yarısında yürürlüğe girdi. Bu düzenleme, mağdurlara psikososyal destek, tazminat ve resmi mağdur statüsü sağlıyor; ayrıca bu alanda, savaş devam ederken mağdurlara doğrudan tazminat ödemesi sunan ilk kanun olma özelliğini taşıyor.
Kadınlar ve kız çocukları, savaşın neden olduğu yerinden edilme, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, ekonomik istikrarsızlık ve sağlık hizmetlerine erişim zorlukları gibi çoklu krizlerden orantısız biçimde etkileniyor. Kadınların %70’i yerinden edildiği için gelir kaynaklarını kaybetti; üzerindeki bakım yükü arttı. 2025’in ilk yarısında 1,8 milyon kadın ve kız çocuğu ülke içinde yerinden edildi, kadına yönelik şiddet vakalarıysa %36 artış gösterdi.
Fotoğraf: UNOCHA/Matteo Minasi
Tayland: 23 Ocak itibarıyla yürürlüğe giren Evlilik Eşitliği Yasası ile Tayland, Güneydoğu Asya’da aynı cinsiyetli evliliği yasallaştıran ilk ülke oldu; yasa, medeni kanundaki “erkek-kadın” ve “koca-karı” gibi terimleri “bireyler” ve “evlilik birliği” olarak değiştirdi ve aynı cinsiyetten çiftlere miras, evlat edinme ve vergi hakları gibi eşit yasal imkanlar sundu. Yasanın yürürlüğe girdiği gün ülke genelinde yaklaşık 1400’ten fazla çift evlendi; Bangkok’ta belediye binalarında uzun kuyruklar oluştu ve birçok şehirde kutlamalar yapıldı.
Yeni Zelanda: Yeni Zelanda Parlamentosu, kadınların çoğunlukta olduğu sektörlerde ücret artışı imkânı sağlayan yasada değişikliğe gitti. 2020’de yürürlüğe giren Eşit Ücret Yasası, ayrımcılık nedeniyle düşük ücret aldığını düşünen çalışanlar başvuru yaparak; kadın oranının yaklaşık yüzde 60 olduğu sektörlerde, benzer beceri, sorumluluk ve deneyim gerektiren ancak erkeklerin ağırlıkta olduğu sektörlerdeki maaşlarla karşılaştırma yapılarak ücretlerin artırılabilmesini sağlıyordu. Yapılan değişiklikle, bu kapsamda ücret artışı talebiyle açılmış 33 başvuru iptal edildi ve dosyaların yeni düzenlemelere göre yeniden değerlendirilmesi planlandı.
Hükümetin acil usulle çıkardığı yasa, “kadın ağırlıklı iş” tanımını %60’tan %70’e çıkararak bu oranın son 10 yıldır korunmasını şart koştu, başvuruların “iddialı” değil “esaslı” olması zorunluluğunu getirdi. Sendikalar ve kadın örgütleri, değişiklikleri “eşitliği geriye götüren” ve kadın emeğini değersizleştiren bir “ücret hırsızlığı” olarak niteledi.