Skip to main content
Genel

Türkiye “İnsan Hakları Eylem Planı” Bilgi Notu

Kadının İnsan Hakları Derneği olarak “İnsan Hakları Eylem Planı”na dair hazırladığımız bilgi notunu aşağıda bulabilirsiniz.

Bilgi notunun İngilizce’sine buradan ulaşabilirsiniz.

 

 

 

7.04.2021

Türkiye “İnsan Hakları Eylem Planı”[1]

Bilgi Notu

2 Mart 2021’de Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 11 ilkeden oluşan yeni bir “İnsan Hakları Eylem Planı” açıklamıştır. Bu notta, 11 ilkeden oluşan “İnsan Hakları Eylem Planı”nı toplumsal cinsiyet  ve insan hakları açısından incelenmektedir.

Bu not hazırlanırken Erdoğan, Türkiye Anayasası’na ve hukukun üstünlüğü ilkesine aykırı olarak Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğine dair bir Cumhurbaşkanı Kararı yayınladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil bazı hükümet yetkilileri geçen yılın yaz aylarından itibaren Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkabileceğine dair ihtilaflı tartışmalarda yer almışlardı. Kovid-19 salgını sırasında ev içi şiddetin sonuçlarının daha zorlayıcı olduğu görülmekteyken, Türkiye’de her yıl yüzlerce kadının mevcut ya da eski erkek partnerleri tarafından öldürülürken ve şiddete maruz kalan kişiler desteğe erişimde ciddi engeller yaşarken ya da şiddet failleri sistematik olarak cezasız bırakılırken bu tartışmalar devam etti. Bununla birlikte, sözleşme hakkında yazdan sonra yeni bir tartışma açılmamış olduğu için bu resmi karar beklenmedik bir gelişmeydi. Aynı zamanda bu karar, kimseye danışılmadan ya da kamuoyu bilgilendirilmeden alınmıştır. İstanbul Sözleşmesi ile ilgili bu gelişmelerle birlikte AKP hükümetinin insan haklarını koruma ve geliştirmeye dair etkili mekanizmaları hayata geçireceği gerçekçi değildir.

Genel olarak Eylem Planı, Türkiye’nin uluslararası insan hakları hukuku uyarınca uymakla yükümlü olduğu mevcut insan hakları rejimine hiçbir önemli değişiklik getirmemektedir. Dolayısıyla, AKP öyle adlandırsa da bu plan yasal bir “reform” olmaktan uzaktır. Ayrıca, planda Seçim Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ve yeni bir anayasaya atıfta bulunulması sivil toplum tarafından endişe ile karşılanmıştır.

Eylem Planı’nda toplumsal cinsiyet ile ilgili birkaç ilke yer almaktadır. Plana göre (Amaç 3.5.), boşanma davalarında aile arabuluculuğu müessesesi kurulacaktır. Bununla birlikte, İstanbul Sözleşmesi’nin 48. maddesine göre, Sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk da dahil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçleri yasaklanmıştır. Hükümet Sözleşmeden çekilme kararını ilan etmişken, aile arabuluculuk sisteminin kadına yönelik şiddeti de içeren boşanma davalarında da uygulanacağından endişe duyuyoruz.

Ayrıca, Planda (Amaç 6.3.)  boşanma sürecinin olumsuz etkilerini en aza indirmek için çiftlere ve çocuklara süreç hakkında bilgi verileceği ve ihtiyacı olanlara psiko-sosyal destek sağlanacağı açıklanmaktadır. Bu madde ilk bakışta olumlu gözükmesine rağmen, aynı Planda kurulacağı açıklanan “aile arabuluculuk müessesesi” de bilhassa dikkate alındığında, bu tür psiko-sosyal desteğin kolaylıkla bir tür “ikna etme” çabasına dönüşeceği anlaşılmaktadır.

Amaç 6.3. kapsamında, İstanbul Sözleşmesi’ne uygun olarak tek taraflı ısrarlı takibin ayrı bir suç olarak kabul edilmesi gibi bazı olumlu taahhütler bulunmasına rağmen, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme söz konusu iken tüm bu taahhütlerin toplumsal cinsiyet temelli şiddet ile mücadelede etkili ve kapsamlı şekilde nasıl uygulanacağı şüphelidir.

Planda yer alan Gençlerin Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi başlıklı  Amaç 8.3. uyarınca, erken evlilik yapan çiftlere sağlanan mali yardım artırılacaktır. Bu tür bir maddenin tek hedefinin, üst düzey siyasetçiler tarafından defalarca alenen dile getirilen “kadınların annelik kariyerinin dışında bir başka kariyeri merkeze almaması gerektiği” fikrine uygun olarak, kadınları ekonomik ve sosyal yaşamdan dışlayarak ev içi ile sınırlı tutmak olduğu anlaşılmaktadır.

Plana göre (Amaç 4.4.), Türk Ceza Kanunu’nda nefret söylemi ve ayrımcılık konuları ile ilgili değişiklikler yapılacaktır. Bununla birlikte Eylem Planında nefret söylemi ve ayrımcılık sadece dil, din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi görüş, felsefi inanç, mezhep ve benzer nedenler temelinde tanımlanmaktadır. Araştırmalara göre Türk toplumunda nefret söylemi ve nefret suçundan mağdur en dezavantajlı grup LGBTİ+ topluluğu olmasına rağmen, planın nefret suçu ve ayrımcılık tanımlarında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği yer almamaktadır. LGBTİ+’ların üst düzey siyasetçiler tarafından sürekli ve yoğun bir şekilde bilinçli olarak hedef alınmaları nedeniyle, son aylarda her zamankinden daha fazla risk altında olduklarını belirtmek gerekir. Eylem Planı’nın açıklanmasından yaklaşık bir ay önce Twitter, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun LGBTİ+’ları “sapkın” olarak adlandırdığı tweetlerine sınırlama getirmiştir.

Benzer şekilde Plana göre (Amaç 8.1.), çocukları dijital riskler, siber zorbalık, internet bağımlılığı ile yazılı ve görsel medyanın zararlarından koruma çabaları artırılacaktır. Planda bu konuda olası bir yasal düzenlemeye dair detay bilgi verilmemekle birlikte, Türkiye’deki homofobik politikalar göz önüne alındığında, Rusya’da olduğu gibi, bu çabaların çocukları koruma kılıfı altında “LGBTİ+ propaganda yasağına” kolaylıkla dönüşeceğinden endişe duymaktayız.

Plan (Amaç 9.4.) uyarınca, insan hakları konusunda küçük yaştan itibaren bilincin artırılması amacıyla, ilk ve ortaöğretim müfredatına insan hakları konulu dersler eklenecektir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesini” 2019 yılında iptal ettiğini belirtmek gerekir. Neredeyse aynı zamanda Yükseköğretim Kurulu da “toplumsal cinsiyet” kavramının sosyal değerlere uygun olmaması nedeniyle üniversitelerde yürütülen toplumsal cinsiyet eşitliği projelerini iptal etmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilk ve ortaöğretim ile ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığı ve bazı dini sivil toplum grupları ile zaten çeşitli önemli protokolleri olduğu göz önüne alındığında, söz konusu insan hakları eğitiminin toplumsal cinsiyet eşitliğini içerip içermeyeceği ve, daha genel olarak, bu eğitimin hak temelli bir bakış açısı ile bağımsız insan hakları uzmanları tarafından verilip verilmeyeceği şüphelidir. Nitekim, bu raporun hazırlanması sırasında Milli Eğitim Bakanlığı, çocuklara yönelik cinsel istismara ilişkin büyük bir skandala adı karışan Ensar Vakfı ile gençler için insan hakları konusunda yeni bir protokol imzaladığını açıklamıştır.

Yeni Eylem Planı’nda toplantı özgürlüğü ve ifade özgürlüğü ile ilgili olarak iyileştirmeler olacağı belirtilmesine rağmen, planın açıklanmasından sadece bir hafta sonra, 6 Mart tarihinde İstanbul’da gündüz düzenlenen 8 Mart öncesi mitingde polis, insanların gösteriye gökkuşağı rengi nesneler, LGBT Bayrakları ya da pankartlar getirmesini kısıtlayarak trans kadınların gösteriye katılmasını engellemiştir. Polis, beş trans kadını ve onların gözaltına alınmasını engellemeye çalışan diğer dört kadını şiddet kullanarak gözaltına almıştır. Aynı gün, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iletişim başkanı Fahrettin Altun, “özgürlük ve hoşgörü gibi kavramların eşcinsellik propagandası için yozlaştırılmasına; bu yolla ailelerimizin ve çocuklarımızın hedef alınmasına kesin olarak karşı çıkıyoruz” demiş ve eşcinselliği çirkinlik olarak adlandırmıştır.

İstanbul’da her yıl 8 Mart’ta düzenlenen Feminist Gece Yürüyüşü sırasında bu yıl, yüzlerce polis memuru görevlendirilerek ve şehrin yürüyüş yapılacak bölgesinde sokağa çıkma yasağı konarak yürüyüşe erişim ciddi anlamda kısıtlanmıştır. Yetkililerin, bu yılki 8 Mart etkinliklerine LGBTİ+’ların katılımından özellikle rahatsız olduğu görülmektedir. 9 Mart’ta savcılık, İstanbul’da Feminist Gece Yürüyüşünde slogan atan (“Tayyip, kaç, kaç, kaç, kadınlar geliyor.”) 18 kadın hakları aktivisti hakkında, ifade özgürlüğüne ilişkin uluslararası standartlara aykırı olarak, Türk hukukunda bir ile dört yıl arası hapis cezası verilen Cumhurbaşkanına hakaret suçundan dolayı cezai soruşturma başlatmıştır. Hükümetin ifade ve toplantı özgürlüklerini koruyup destekleme sözünü verdiği yeni İnsan Hakları Eylem Planı’nın ilan etmesinden sadece bir hafta sonra yapılan bu tutuklamalar plan ile çok çelişkilidir ve bu gelişmeler böyle bir planının etkinliği hakkında şüpheye yol açmaktadır.

Tüm bunlarla birlikte, ev içi şiddetin insan hakları ihlali olduğunu söyleyen en kapsamlı uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme girişimi, hükümetin insan haklarını geliştirme yönünde hiçbir bağlılığının ve taahhüdün olmadığını çok açıkça göstermektedir.

Ülkenin mevcut insan hakları rejimine hiçbir gerçek çözüm getirmeyen yeni eylem planları ilan etmek yerine Türkiye, anayasası ve uluslararası insan hakları hukuku, yani AİHS ve CEDAW uyarınca zaten mevcut olan yükümlülüklerini yerine getirmeli, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme girişimini durdurmalı ve kadına yönelik şiddetin yok edilmesi amaçlı politikaların geliştirilmesi ve uygulanmasında bağımsız kadın ve LGBTİ+ STK’larının aktif ve şeffaf katılımını sağlamalıdır.

Kadının İnsan Hakları Derneği

[1] Bu Eylem Planı, Batı Balkanlar ve Türkiye’ye Yönelik Yatay Destek II-İnsan Hakları Eylem Planının Uygulanmasını ve Raporlanmasını Destekleme Projesi adlı bir Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi projesinin ürünüdür. Projenin toplam bütçesi 1.200.000 Avrodur. 1 Eylül 2019 tarihinde başlayan projenin uygulama süresinin 18 ay olması planlanmıştır, ancak COVID-19 tedbirleri nedeniyle proje 31 Aralık 2021 tarihine dek uzatılmıştır. https://www.coe.int/en/web/ankara/supporting-the-implementation-and-reporting-on-the-action-plan-on-human-rights-in-turkey#%7B%2264116063%22:[0]%7D